Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçu, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Bilişim Alanında Suçlar” başlığı kapsamında 245. Maddede düzenlenmiştir. Suç, başkasına ait banka veya kredi kartını ele geçiren veya elinde bulunduran kimselerin, kart sahibinin rızası olmadan bu kartı kullanması veya kullandırtması ile kendisine veya başkasına yarar sağlaması halinde, ilgili maddenin birinci fıkrasına göre gerçekleşmiş olur. Bu fıkra kapsamında verilecek hapis cezasının alt sınırı üç, üst sınırı altı yıldır. Maddenin ikinci fıkrasında, başkalarına ait banka hesaplarıyla ilişkilendirilerek sahte banka veya kredi kartı üreten, satan, devreden, satın alan veya kabul eden kişilerin de cezalandırılması düzenlenmiştir. Bu fıkrada kapsamında verilecek hapis cezasının alt sınırı yine üç yıl, üst sınırı ise yedi yıl olarak düzenlenmiştir. Bunun yanında, ilgili maddenin üçüncü fıkrasında, sahte veya üzerinde sahtecilik yapılmış bir banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlayan kişilerin cezalandırılacağı hususu yer almaktadır. Üçüncü fıkra çerçevesinde verilecek hapis cezasının alt sınırı dört yıldan az, üst sınırı ise sekiz yıldan fazla olamaz.
Suçun, haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin, üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin, evlat edinen veya evlatlığın, aynı konutta yaşayan kardeşlerden birinin aleyhine işlenmesi halinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmedilmeyeceği de maddenin devamında hüküm altına alınmıştır.
Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçu, yalnızca kasten işlenebilen bir suçtur. Öğretide suçun teşebbüse elverişli olduğu kabul edilmektedir. 245. Maddenin birinci fıkrası kapsamındaki fiillerle ilgili olarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması mümkündür.
Kanunun açık hükmü karşısında, bu suç sebebiyle verilecek hapis cezasının para cezasına çevrilme imkânı bulunmamaktadır. Diğer şartların da varlığı halinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve erteleme hükümlerinin uygulanabilir.
Uzlaşma, bu suç bakımından mümkün değildir. Ayrıca, banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçu şikâyete tabi olmadığından savcılık makamınca, herhangi bir şikâyete gerek olmaksızın soruşturulur. Bu sebeple de şikâyet bakımından herhangi bir süresi yoktur. Suçun şikâyete tabi olmaması, şikâyetten vazgeçmenin, görülmekte olan ceza davasının düşmesine sebebiyet vermeyeceği anlamına gelmektedir. Suç bakımından olağan zamanaşımı süresi 8 yıl olup, bu süre geçtikten sonra suç soruşturulamaz.
Söz konusu suç kapsamında, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ilgili hükümleri uyarınca görevli mahkeme, Asliye Ceza Mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise, istisnai durumlar harici suçun işlendiği yer mahkemesi olacaktır.
Bu suç, sıklıkla, internet ortamından alışveriş yapılması, pos cihazının kullanılması, ATM cihazlarına kopyalama düzeneği kurularak kart bilgilerinin ele geçirilmesi ve kullanılması, ölen kişiye ait banka kartıyla ATM cihazı kullanılarak emekli maaşının çekilmesi veya IVR (sesli yanıt sistemi) sistemi kullanılarak başkasına ait faturanın ödenmesi yöntemleriyle işlenmektedir.
Ülkemizde, özellikle son dönemde çok sayıda kişi, banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçunun işlenmesi sebebiyle mağdur edilmektedir. Örneğin; kötü niyetli kişiler tarafından, daha önce sahibinin rızası dışında ele geçirilen banka veya kredi kartı bilgileri kullanılarak, bir başka üçüncü kişiye ait fatura vb. ödemelerin sesli yanıt sistemiyle yapılması, ardından faturası ödenen şahsın aranarak kendisinden para istenmesi, şahsın bunu reddetmesi halinde ödemenin iptal edilmesi ve kart sahibinin suç duyurusunda bulunması üzerine, haberi olmaksızın faturası ödenen şahıslar bu suç kapsamında yargılanarak mağdur olmaktadırlar. Bu şekilde, kart bilgileri rızası olmaksızın kullanılanlar dışında başka kimseler de suçtan zarar görebilmektedir. Yargıtay kararlarına göre bu tür durumlarda, mahkemenin detaylı araştırma yaparak, suçu sanığın işleyip işlemediğinin tespit edilip buna göre karar verilmesi gerektiği görüşündedir. Bahsedilen şekildeki olaylarda, özellikle sesli yanıt sistemi ile işlemi yapan sesin sanığa ait olup olmadığının tespiti için adli tıp tarafından ses kaydının incelenmesi ve bu husus netleşmeden karar verilmemesi gerektiği yine Yargıtay tarafından kabul görmektedir.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin, 2015/11594 Esas, 2016/7581 K. 08.06.2016 Tarihli kararında, “…sesli yanıt sisteminin arandığı telefon numarasının bildirilmediği, kontör yüklenen telefon hatlarının önceki abonelerinin alınan beyanlarında telefonlarla ilgilerinin olmadığı, sanığı tanımadıklarını belirtmeleri karşısında, sesli yanıt sistemini arayan telefon numarasının tespiti ile kime ait olduğunun saptanması, her iki hatta ilişkin olmak üzere, suç tarihlerinden önce ve sonrasına ait arayan-aranan, mesaj kayıtlarındaki numaralara ilişkin alınan HTS kayıtlarının bulunduğu anlaşılan CD’nin çözümlemesinin yapılıp suç tarihine yakın tarihte görüşme yapılan kişilerin tanık olarak dinlenmeleri ve sanıkla irtibatları araştırılmak suretiyle söz konusu telefon numarasının sanık tarafından kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesi, kontör yüklemesi yapılan hatlardan birinin internet bağlantısı sağlayıcı (VODEM) olarak da kullanıldığının belirtilmesi karşısında, internet kayıtlarının da istenip incelenmesi, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması…”
denilmiş ve mahkemece yeterince detaylı yapılmamış olan inceleme sebebiyle verilen kararı bozmuştur.
Yine Yargıtay 8. Ceza Dairesi tarafından verilen 2015/2931 Esas, 2015/23183 K. 21.10.2015 Tarihli kararda “…sanığın aşamalarda alınan beyanlarında suç tarihinde askerlik görevini ifa ettiğini, fatura ödemesi için ilgili GSM şirketini arayan telefon numarasının kendisine ait olmadığını ve atılı suçu inkâr etmesi karşısında; kontör yükleme ve fatura ödeme için arayan telefon numaralarına ilişkin ilgili GSM şirketinden ses kayıtları getirtilerek ses kaydının sanığa ait olup olmadığının tespiti, kontör yüklenen, fatura ödemesi yapılan/yaptıran telefon hatlarına ilişkin ilgili GSM şirketinden abonelik sözleşmeleri ve varsa ek belgeleri getirtilerek sözleşmelerdeki imzaların sanığa ait olup olmadığı, sözleşme eklerinde varsa kimlik fotoğraflarının sanığa ait olup olmadığının tespiti ve yine fatura ödemesi yapılan telefon hatlarına ait ayrıntılı iletişim tespit tutanakları suç tarihi öncesi ve sonrasına ilişkin bilgileri getirtilerek, aramaları gerçekleştiren suça konu hatların kim tarafından alınıp kullanıldığı kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenip sonucuna göre sanığın hukuki durumunun buna göre tayin ve takdiri gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulması…”
şeklinde hüküm kurularak, mahkemenin eksik inceleme ile sanığı cezalandırmasının hukuka aykırı olduğunu açık şekilde belirtmiştir.
Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçunun bu denli yaygın olmasının asıl sebebi, söz konusu kartlarla şifresiz işlem yapabilme imkânıdır. Bu şekilde birçok kişi mağdur olmaktadır. Banka veya kredi kartlarıyla hızlı ve pratik şekilde işlem yapabilmenin önemi büyük olmakla birlikte, kişilerin malvarlığı bütünlüğünün ve lekelenmeme hakkının korunması kanaatimizce daha önemlidir. Bu sebeple de, özellikle bankacılık işlemlerine ilişkin mevzuatın ve bankacılık uygulamalarının bu yönde değiştirilerek, sayısal olarak olağanüstü boyutlara ulaşmış bu suçun işlenmesinin önünde büyük oranda geçilmelidir.
KAYNAKÇA
Sana yardım edelim! Şimdi Ara: +90 216 442 05 15
[email protected] Pzrt – Cm 09:00-18:00